Keykubad Yolunun İlçe Bilgileri: Fetih, Ticaret ve Zamanın Saklı İzleri

Blog İçeriği
Keykubad Yolunun İlçe Bilgileri: Fetih, Ticaret ve Zamanın Saklı İzleri
Fetih, Ticaret ve Zamanın Saklı İzleri
ALANYA(Koracesion – Kalonoros – Alaiye):
Toros Dağları’nın gölgesinde, Akdeniz’in mavi sularına uzanan bu bereketli yarımada, binlerce yıldır göçlerin, kervanların ve fatihlerin rotası… Adına Alanya dediğimiz bu topraklar, antik çağlardan bugüne, medeniyetlerin birbiriyle dans ettiği bir sahne. İşte, Alaaddin Keykubat’ın kılıcının parladığı andan, kervanların denizle buluştuğu limana kadar uzanan bir tarih yolculuğu…
Kadim Kapı: Coracesium’dan Alaiye’ye
MÖ 2. yüzyılda Diodotos Tryphon gibi korsanların sığınağı olan bu “zaptedilemez” kale, Roma’nın demir yumruğu altında bir liman kentine dönüştü. Ancak asıl dönüşüm, 1221’de Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın, Hristiyan lider Kyr Vart’ın kaleyi teslim etmesiyle geldi. Rivayete göre, Vart’ın kızı Mahperi Sultan, barışın sembolü olarak Sultan’la evlendi ve bu ittifak, Anadolu’nun denize açılan kapısını Türklere araladı. Keykubat, kaleye “Alaiye” adını vererek, burayı ikinci bir başkent yaptı. “Alaaddin’in Yurdu” anlamına gelen bu isim, yalnızca bir fetih değil, Akdeniz’e kök salan bir medeniyetin manifestosuydu.
Bir İmparatorluğun Denizle Dansı: Tersane ve Kızıl Kule
Keykubat’ın vizyonu, taşlara işlendi. Kızıl Kule’nin kızıl tuğlaları, sadece düşman gemilerini değil, ticaretin geleceğini de gözetledi. Hemen yanı başında, Selçuklu Tersanesi’nin beş kemerli gözleri, Akdeniz’e açılan gemilere gebe kaldı. Bu tersane, yalnızca savaş değil, kervanların taşıdığı baharat, ipek ve bilgiyi denizle buluşturan bir köprüydü. Sultan’ın dediği gibi: “Denizi fetheden, dünyaya hükmeder.”
Bin Yıllık Kervanların Ayak Sesleri
Alanya, İpek Yolu’nun güneydeki en kritik kavşaklarından biriydi. Perslerin Kral Yolu’ndan, Romalıların ticaret ağına, Selçukluların Kervansaray Rotası’na kadar…
- Kadıini Mağarası: İlk göçebe toplulukların ateş yakıp avlandığı bu mağara, sonraki bin yıllarda kervanların gece sığınağı oldu.
- Alara Han: 1232’de Keykubat’ın yaptırdığı bu kervansaray, tüccarların üç günde bir dinlenme kuralının canlı kanıtı.
- Dim Çayı: Fatih Sultan Mehmet’in 1471’de Osmanlı’ya kattığı bu topraklarda, kervanlar çay kenarında hem susuzluğu hem de yorgunluğu giderdi.
Fethin Öncesi ve Sonrası: Bir Şehrin Yeniden Doğuşu
Keykubat’ın fethinden önce Alanya (o zamanki adıyla Kalonymos), Bizans’ın savunma halkasında bir taşra kalesiydi. Ancak Sultan’ın stratejik dehası, burayı Anadolu’nun denizle evlendiği nokta yaptı. Fetih sonrası inşa edilen tersane, hem donanma hem de ticaret gemileriyle İskenderiye’den Venedik’e uzanan bir ağ ördü. Bu liman, o kadar değerliydi ki, Memlük Sultanı Baybars 1277’de Alaiye’yi kuşatsa da, Selçuklu direnişi karşısında geri çekildi.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e: İsimlerin Gölgesinde Bir Kent
1471’de Fatih Sultan Mehmet’in fethiyle Osmanlı tacını takan Alanya, bu kez bir deniz üssü olarak değil, Anadolu’nun turunçgil ve şeker kamışı ambarı olarak parladı. 1935’te Mustafa Kemal Atatürk’ün ziyareti ise, şehre yeni bir kimlik kazandırdı: “Alanya”. Bu isim değişikliği, sadece bir kelime oyunu değil, cumhuriyetin modern vizyonunun bir yansımasıydı.
Bugün: Tarihin ve Turizmin Kucaklaşması
Alanya’da yürüdüğünüz her patika, size bin yıl öncesinin izlerini fısıldar:
- Kleopatra Plajı’nda yüzerken, Romalı tüccarların yüklediği amphoraları hayal edin.
- Damlataş Mağarası’nın nemli koridorlarında, korsanların sakladığı ganimetleri arayın.
- Alanya Kalesi’nin burçlarından Akdeniz’e baktığınızda, Keykubat’ın “Burada deniz, zaferin şarkısını söyler” dediğini duyacaksınız.
Son Söz: Bir Kervan Gibi Geçen Medeniyetler
Alanya, Hititlerin tunç silahlarından Perslerin altın sikkelerine, Selçukluların kırmızı tuğlalarından Osmanlı’nın kervansaraylarına kadar, her katmanında bir uygarlığın izini taşır. Tıpkı Evliya Çelebi’nin 1671’de buraya geldiğinde yazdığı gibi: “Bu diyar, cennetin kapısıdır. Dağında çam, denizinde balık, insanında sıcaklık eksik olmaz.”
Alanya’nın çağrısı, sadece kumlarda iz bırakmak değil; Keykubad’ın kervanlarının tozuna karışıp, tarihin ritmine ayak uydurmaktır.
Alanya: Zamanın değil, insanın yazdığı bir destan…
Alanya'nın tarih boyunca farklı medeniyetler ve dönemlerde kullanılan eski isimleri şunlardır:
- Korakesion (Korakesium): Alanya'nın bilinen en eski adıdır. Antik dönemde, özellikle Roma ve Bizans dönemlerinde kullanılan bu isim, şehrin kayalık yarımadasına atıfta bulunur. Bu isim, M.Ö. 4. yüzyılda antik coğrafyacı Scylax tarafından kaydedilmiştir.
- Kalonoros: Bizans döneminde kullanılan bu isim, "güzel dağ" anlamına gelir. Şehrin coğrafi konumu ve doğal güzellikleri bu ismi almıştır.
- Alaiye: 13. yüzyılda Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubad tarafından şehir fethedildikten sonra verilen isimdir. Bu isim, Sultan Alaaddin'in şehri anlamına gelir ve Selçuklu döneminde yaygın olarak kullanılmıştır.
Alanya: Şehrin bugünkü adı, 1935 yılında Mustafa Kemal Atatürk'ün bölgeyi ziyareti sırasında verilmiştir. Bu isim, Alaiye'nin modern Türkçe uyarlamasıdır